TWİTTER VE GOOGLE ARASINDA DİN ALGIMIZ

27 Aralık 2010

Twitter ile yeni tanıştım. Daha flört aşamasındayız. Akşamları birkaç tweet atacak kadar girebiliyorum.

Geçtiğimiz günlerde genç bir kadının bir başka tweet’e cevap olarak “dövme, oje gibidir altına su geçirmediği için boy abdesti olmaz” yazdığını okuyunca dayanamadım ve yazışmaya dahil oldum. Önce, bu kadar kesin ifadeyle yazılan mesajdan endişemi dile getirdim. Daha sonra da “hayatının bir evresinde bir şekilde dövme yaptıran kişinin daha sonra fıkhen dindar yaşayıp yaşayamayacağını” sordum. Bu kadar kesin ifadeyle fetva veren genç arkadaş bir iki dakika içinde yeni bir tweet attı. Konuyu yeniden araştırdığını( muhtemelen googleden) ve yanlış bildiğini özür dileyerek iletti ve bir gazeteye ait bir linki paylaştı. Daha da üzüldüm…

Niye?

1-Din veya dindarlık sadece fıkhın (İslam hukukunda din veya dünya işleri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuş olan kuralların bütünü) konusu değildir. Konuşmaya buradan başladığımızda önemli bir gerçeği göz ardı ediyoruz. Fıkıh din ile yaşam arasını düzenler ve çoğu zaman da güncellenebilir.  Din veya dindarlık ise sadece ve sadece “imanla” başlar…

2-      Din kapalı kapılar ardında yaşanmak için değildir. Hayatın tam da ortasında insan-ı kamil’e ulaşmak için, vicdan eğitimi ve ahlakla tekamül eden bir disiplin oluşturur. Ve yaşayan bir organizmadır.

3-      Alışmışız bir kere, vaktinde cami hocasından, teknoloji gelişince de gazete köşelerinden ve TV ekranlarından fetva almaya… Yazılmış binlerce kitaba rağmen birinin kapağını kaldırma zahmetine katlanmayız.  İmam ve hafız olan babama, bir  İmam Hatip mezunu olarak, gençlik yıllarımda, merak veya ihtiyaçla bazı konuları sorduğumda kütüphanesinden üç beş kitap çıkarır “bunlara bak, anlayacak kadar bilgin ve aklın var, kendi kararını öyle ver” derdi ve ihtiyacım olan bilgiye ulaşmanın sorumluluğunu bizzat bana verirdi.

4-      Dini bilgiyi gazete köşelerinde, TV ekranlarında, twitterde ve  googledaki bilgilerle popülizme alet edemeyiz. Bu İslam dininin evrenselliğine, büyüklüğüne haksızlık olmaz mı?

Din ne sadece fıkhın konusudur ne de yemek tarifi alır gibi basit referanslarla yaşanır.

Kur’an mezarlıklarda okunmak için inmediği gibi, günlük birkaç ritüelden de ibaret değildir.

Ayrıca, din algısını ve sorumluluğunu bir kurum veya personeline üzerine yıkmak hem onlara hem de bireyin şahsiyetine haksızlıktır.

Evet, Diyanet İşleri Başkanlığı hizmet veren kurum olarak kendini güncellemeli ve gerçekleştirmelidir. Ama bir o kadar, hizmeti talep edenler olarak bizlerin de daha kaliteli bir duruş sergilemesi gerekmiyor mu?