KADIN HAKLARI VE AİLE BİRLİĞİ, BİRBİRİNİN ALTERNATİFİ MİDİR?

Yapılan tartışmalar, kamuoyu nezdinde, kadın hakları ve aile birliğinin birbirinin alternatifiymiş gibi algılanmasına neden olmaktadır.

Nüfus projeksiyonlarından dolayı yapılan "üç çocuk" tavsiyesi, muhafazakârların, kadın erkek ilişkisini tanımlarken kullandığı "mütemmim cüz" ifadesi, muhafazakâr jargonu ve dili bilmeyenlerde tepkisel bir karşılık bulmaktadır.

Kadın hakları savunucuları, geleneksel aile rollerinden dolayı, aile sorumluluğunun ağırlıklı olarak kadının üzerinde olmasının, kadının bireysel haklarını çiğnediği görüşündedirler.

Diğer yandan bazı muhafazakâr erkekler, kadınlar toplum içinde "ben" diliyle güçlendikçe, aile birliğinin dağılacağı yönünde endişeler taşımaktadırlar.

Kadın ve erkek, biri diğerinin değil, her ikisi birbirinin "mütemmim cüzüdür" aslında. Takım oyuncusu olmak, yoldaş olmak, hayatı paylaşmak adına...

Diğer yandan “bir cana kıyan tüm insanlığa kıymış gibidir” anlayışıyla, kadına şiddeti, aşağılamayı asla onaylamayan bir inanış ve kökten gelindiği de göz ardı edilmemelidir.

ÇATIŞMANIN NEDENİ...

Çatışmanın temelinde, tarafların birbirinin diline, tarihine, söylemine, kelimelerinin yüküne aşina olmaması, ortak dil geliştirememesi yatmaktadır. Dil ve söylem birliği kuramamaktan kaynaklanan ciddi bir iletişim kazası yaşanmaktadır aslında.

Her iki dünya görüşü, geldikleri siyasi, kültürel kökler itibariyle farklı jargonlar kullanmaktadırlar. Yakın zamana kadar iletişim kanallarının kapalı olması, karşılıklı yabancılaşmayı da beraberinde getirmiştir.

Aslında her iki tarafta da zannedilenin aksine homojen bir yapı yoktur. Kendi içlerinde de farklı düşünceleri, nüansları barındırmaktadır. Marjinaller istisna, bir masaya oturabilen iki tarafın, kadının insan ve vatandaşlık hakları noktasında, temelde hiçbir ayrılığın söz konusu olmadığı açıkça görülmektedir.

6284 sayılı kanununun hazırlık dönemi, bu alanda yeni bir dilin oluşmasında önemli bir tarihi misyon yüklenmektedir. STK, hükümet, sivil ve resmi tüm taraflar bir masada oturarak, kanun yapma sürecine de yeni bir yol ve yöntem gelişmiştir.

"HAK" TEMELLİ ORTAK BİR DİL OLUŞTURABİLİRİZ

ŞİMDİ YENİ ŞEYLER SÖYLEME ZAMANI...

Kadın hakları alanında, yaşlısı, çocuğu ve eviyle barışık, ailenin bir arada fakat her bir bireyin haklarının tek tek ifade edildiği, "kökü mazide, yüzü atide" bize ait bir model ve dil geliştirmek zorundayız.

Ne kadın hakları, sadece bir tek ideolojinin konusudur, ne de aile birliği…

Ortalama sağduyulu her insan, geldiği siyasi, kültürel miras ne olursa olsun, ne kadının aşağılanmasına, şiddete maruz kalmasına ne de dağılan ailelerde perişan olan çocuklara duyarsız kalabilir? Bu alanda karşılaşılan her sorunun faturasını milletçe hep birlikte ödemekteyiz.

Yenidünyada, hele sosyal hayata, kişiye yönelik sorunlara ideolojik körlüklerle yaklaşma lüksümüz bulunmamaktadır. Ekonomik sermayemizi de güçlendirirken, ondan daha uzun sürede inşa edilen beşeri ve sosyal sermayemizi ancak ortak bir kültür ve dil oluşturarak inşa edebiliriz.

Geçmişten gelen yerleşik yanlışları düzeltirken, kıymetli olanı özgüvenle muhafaza etmemiz, "ben" veya "bizi" tek taraflı yüceltmeden, kadın ve erkeği birlikte dönüştürmemiz gerekiyor. Avrupalı hemcinslerimizden çok önce çıktığımız bu yolda yenidünya değerlerini, kendi kıymetlerimizle hemhal ederek toplumsal standartlarımızı yükseltebiliriz.

Onlarca yasa çıkarsak dahi, empati, muhabbet, sevgi, saygı, vicdan dilini kullanmadan arkadaş, yoldaş, aile, hasılı insan olmayı başaramayız.

AYŞE KEŞİR

MART / 2011