Son 13 yılda gerçekleştirilen, sosyal politikalar ve uygulamaları, sosyal devletin devrim niteliğindeki düzenlemeleri, ülke gündeminde, medya sayfalarında ekranlarda, dış politika, iç politika, ekonomi kadar maalesef hak ettiği yeri bulamamaktadır.
Bu alandaki STK çalışmalarında 30. yılını yaşayan biri olarak, çocuk, genç, yaşlı, engelli, yoksullukla mücadele, kadın hakları, ailenin güçlendirilmesine yönelik düzenlemeler konusunda bazen hafızayı tazelemeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
1989 yılında, yeni mezun bir gazeteci olarak, Türkiye’nin engellilerle ilgili ilk ihtisas yayını olan Yaşama Sevinci Dergisi’nde muhabir olarak işe başladığımda, ne kapısını çaldığımız insanlar ne de canım ülkemin gündemi, engelliler konusunda dünya ölçeğinde bilgi ve uygulamaya sahipti.
Yurt dışından gelen misafirlerimiz sokakta, yaşamın içinde engelli görmediğinden “Ne güzel ülkenizde engellilik oranı az galiba? Sokakta kimse yok” diye yorumluyorlardı. Oysa engelliler perspektifinden, eğitim, sosyal hizmetler, erişilebilirlik konuları, ülkemizin gündeminde hatırı sayılır bir yer elde edememişti. Engelliler sokağa dahi çıkamıyor, aileleri engelli çocukları utanarak evlerinde saklıyorlardı.
Engellilere yönelik mevzuat…
2005 yılında ilk kez kapsamlı bir engelliler yasası çıktı ve geçen 10 yılda hatırı sayılır bir mevzuata sahip olduk. Engelli çocukların, özel eğitim kurumlarında, eğitim ve rehabilitasyon hizmeti, ulaşım hizmeti dahil olmak üzere devlet tarafından ücretsiz karşılanmaktadır.
Ağır engellilerin bakımının aileye yük olmaması ve/veya yükünün hafifletilmesi için bir asgari ücret kadar evde bakım ücreti verilmesi (kurum hizmeti alınmak istenmesi halinde bu rakam iki asgari ücrete kadar çıkabilmektedir) bırakın 1989 yılını, 12 yıl öncesinin Türkiye’si için devrim niteliğinde bir düzenlemedir.
Anadolu’yu defalarca dolaşmış bir olarak, babası vefat etmiş ağır engelli bir çocuğa üvey annesinin “evde bakım maaşı” ile baktığını ve çocuğun ailesinin yanında hayatını devam ettirdiğini görmek, düzenlemenin ne kadar da önemli olduğunu göstermektedir.
Elbette onlarca düzenlemeye rağmen, erişilebilirlik ile eğitim başta olmak engellilerin yaşama katılımı ve sorunlarının giderilmesinde hala yapılacak çok iş var. Kurumların dönüştürülmesi ve kurum yöneticilerinin zihniyet değişikliği gibi alınması gereken epey de yol…
Yoksullukla mücadele…
Canım ülkem, 13 yıl evvel hala günlük 1 doların altında yaşayan insanların var olduğu bir ülke idi. Artık bugün 2,15 eşiği de aşılmış, günlük 4,3 doların altında yaşayanların oranı yüzde 30,3 dan 2,06’ya kadar düşürülmüştür.
Diğer yandan yoksulluğun eğitim ve sağlık gibi temel haklara erişime engel olmaması için Şartlı Nakit Transferleri uygulaması, kız çocuklarına pozitif ayrımcılık yapılarak uygulanmaktadır. Çünkü eğitimde fırsat eşitliği, sınıflaraarası farkın kapanmasındaki en önemli ve en hızlı etkendir.
Kadınları yoksullukla mücadelesini kolaylaştırmak adına uygulamaya konan “eşi vefat eden kadınlara” yönelik tematik yardım ise kadının güçlendirilmesinde hiç de küçümsenemeyecek bir öneme sahiptir.
Yoksulların istihdam bağlantısını güçlendirmek amacıyla, meslek ve beceri sahibi yoksulların kendi işlerini kurmaları için uygulanan 0 faizli, ilk iki yıl geri ödemesiz, 15 bin liraya kadar verilen destekler yoksullukla mücadelenin önemli yapı taşlarından olmuştur.
Kadın hakları mevzuatı…
Kadın konusunda her defasında, iktidarı sadece “muhafakazlık” üzerinden yıpratmaya çalışanlar, Anayasada yer alan “pozitif ayrımcılık” ilkesinin yine bu muhafazakâr partinin tek başına çabasıyla gerçekleştiğini niye görmezden gelirler? Geçtiğimiz yıllarda, kadın hakları konusunda, Anayasadan, Ceza Kanununa, İş Kanunundan Gelir Vergisi Kanununa ve şiddetle mücadele mevzuatına kadar devrim niteliğinde düzenlemeler yapıldı.
Anayasal düzenlemeler ile kadın hakları güvence altına alınmış, Ceza Kanununda yapılan düzenlemeler ile töre saikıyla işlenen suçların cezaları artırılmış, “eşit işe eşit ücret” ilkesi yasalarda yerini almıştır.
Çalışma Hayatı
Kadın istihdamını artırmak için işverene verilen teşvikler, kadın istihdamını izleme üst kurulunu kurulması henüz tatmin edici seviyede olmasa bile kadın istihdamını artırmaktadır. Doğum izinlerinin yeniden düzenlenmesi, doğum borçlanması, engelli çocuğu olan annenin 5 yıl erken emekli olabilmesi vb düzenlemeler Eski Türkiye’nin hayalinin ötesindedir.
Siyasal Katılım
Cumhuriyet tarihinde, AK Parti iktidara gelen kadar, hiçbir parti döneminde parlamentoda kadın katılımı, ilk meclis oranı olan yüzde 4’ün üzerine çıkamamış hatta bazen yüzde 1’e kadar düşmüştür. Parlamentoda ilk kez 2007 seçimlerinde yüzde 9, 2011 seçimleriyle de yüzde 14.1 oranı yakalanabilmiştir.
Şiddetle mücadele…
Türkiye, AK Parti zamanında, İstanbul Sözleşmesine çekincesiz imza koyan ilk ülkedir. Bu uluslarası anlaşmanın uyum yasası kapsamında (daha evvel sadece 4 maddelik bir yasa ile yapılamaya çalışılan kadına yönelik şiddetle mücadele) 2012 yılında çıkan 6284 sayılı yasa tam 23 maddede oluşmaktadır. İlgili yasa hem şiddet sonrası yapılacak düzenlemeleri hem de koruyucu önleyici tedbirleri ele almıştır.
6284 sayılı yasanın yapım süreci de devrim niteliğindedir. 200’ü aşkın STK, Ceza Hukuku hocaları ve ilgili bakanlıkların (Adalet, İçişleri ve Aile Bakanlığı) bürokratlarının bulunduğu 20’ye yakın toplantı yapılmış hatta bazı toplantılar günlerce sürmüştür. Yasa yapım sürecinin de bu kadar katılımcı bir yaklaşımla gerçekleşmesi de tek başına önemli bir uygulamadır.
Konunun tarafı olan STK temsilcilerinin, akademisyenlerin de ifade ettiği gibi yasa metni, Avrupa’daki metinlerin de üzerindedir. Fakat “kadına yönelik şiddetle mücadele” sadece yasa metinleri ile önlenebilecek bir konu değildir. Yasanın her kademedeki uygulayıcılarının, yasanın ruhunu tam olarak kavramaları gerekmektedir. Yasanın getirdiği tedbirlerin mahiyeti tek tek anlaşılmadan, vakalara özel tedbirler almadan, her vakaya toptancı bir yaklaşım sergileyerek, istenilen sonuca ulaşmak mümkün olamayacaktır.
Ev içi şiddet, okulda, sporda, trafikte var olan şiddetten ayrı bir konu değildir. Toplumdaki şiddet ile mücadele, topyekûn bir seferberlik gerektirmekte, kamu, özel sektör, medya vb çoklu kurum işbirliğini de beraberinde getirmektedir. Öncelikle, erkek çocuğunu küfrettiğinde alkışlayanları, ıslah etmek gerekmektedir.
İllede ve mutlaka eğitim…
Zorunlu eğitim yaşının yükseltilmesi, 81 ilde ve büyük ilçelerin pek çoğunda var olan üniversite ve yüksek okullar, başörtüsü sorunun çözülmesi, kız çocuklarının yüksek öğretime erişim oranını yüzde 45’in üzerine çıkarmıştır. Gerek yoksulluğun azaltılması, gerek istihdamın artırılması ve gerekse kadının güçlendirilmesi, eğitim ekseninde kesişmektedir. Kadın eğitim seviyesi arttıkça istihdama katılabilmekte dolayısıyla da yoksullukla mücadele gücü artmaktadır. Ne yazık ki şiddet için mücadele aynı orandan bahsetmek tam da mümkün değildir. Dünyadaki örneklerinde gördüğümüz gibi eğitimli kadının da şiddete maruz kalma durumu hiç de azımsanacak oranda değildir.
Hemen her toplumsal sorunu “eğitim şart” meselesine bağlayanlar aslında pek de haksız sayılmazlar. Bugün en önemli sosyal öğrenme aracı olan TV’ler mutlaka yayın içeriklerindeki sosyal sorumluluğun farkına varmalıdırlar. Dizi vb yapımlarla şiddetin özendirilmesinin, şiddet vakalarındaki haber dilinin ve olayın detayları ile verilmesinin yansımaları daha da ağır olmaktadır.
Ailenin Çözüm Üretim Kapasitesinin Artırılması
Türkiye, gazetelerin 3. sayfalarına çıkan haberlere, günlük hayatta bizi rahatsız eden olumsuz örneklere rağmen hala dünyanın en güçlü aile yapısına sahip ülkesidir. Yeni evlilere veya mevcut evli çiftlere yönelik eğitim programları, boşanma süreci danışmanlığı bu yapıyı daha güçlendirmek için yapılan uygulamalardır.
Evde, sokakta, okulda, trafikte, sporda şiddet, madde bağımlığı, dijital bağımlılık vb toplumsal sorunlar ile mücadelede “ailenin çözüm üretim kapasitesini” artırmak gerekmektedir.
Hasılı…
Sosyal politikalarda son 13 yılda sessiz bir devrim yapılmış, yoksullukla mücadeleden, engelli haklarına, kadın haklarına kadar pek çok devrimci düzenlemeye imza atılmıştır. Gazeteler, dış politika, iç güvenlik yasası vs başlıklarını manşetten vermeye devam ede dursun, “sosyal devlet” anlayışı ile AK Parti halkın gönlüne girmeyi çoktan başarmıştır.
ARALIK / 2015